9 Eylül 2015 Çarşamba

Gençlerimiz Neden Gelişemiyor?

Türk basketbolu için son 3 yıl, altyapı turnuvalarına bakıldığında gerçekten çok başarılı geçti. 2012 U16 Avrupa Şampiyonası’ndaki altın madalya ile başlayan süreç, 2013 U18 Avrupa Şampiyonası’ndaki, turnuva tarihindeki ilk altın madalyamızla devam etti. 2014 yazı ise net bir şekilde Türkiye’nin altyapı turnuvalarındaki zirvesi oldu. Önce U20 milli takımı Cedi Osman’ın önderliğinde şampiyon oldu daha sonra, U18 milli takımı Bender’li Arapovic’li Mazalin’li turnuvanın favorisi Hırvatistan’ı yarı finalde, Sırbistan’ı ise finalde mağlup etti ve altın madalyaya ulaştı. Türkiye’de bu şampiyonluklar gelecek nesilden beklentileri net bir şekilde üst seviyeye taşıdı, ancak bu beklentiler hemen karşılanamayacağı aşikar. Oyuncular şu an basketbol hayatlarının belki de en zor dönemindeler. Daha önce birçok Türk oyuncu, altyapılarda müthiş başarılara imza atmasına rağmen bir üst seviyenin oyuncusu olamadılar ve beklentileri karşılayamadı.
Bu durumun en güzel örneği belki de Hakan Demirel. 2004 U18 Avrupa Şampiyonası’nda  2. olan Türkiye’nin en önemli oyuncusuydu Hakan. Turnuvadaki olağanüstü performansıyla NBA scoutlarını kendine hayran bırakmış ve en iyi beşe seçilmişti. O en iyi beşte yanında bulunan oyuncular Sergio Rodriguez, Carlos Suarez, Nikita Kurbanov ve Johan Petro idi ve bu oyunculardan ikisi daha sonra NBA’de de forma şansı buldular. Hakan Demirel daha sonra bırakalım NBA’i, TBL’de dahi zor tutunan bir oyuncu haline geldi. Şu an Avrupa’da çoğu insan adını dahi hatırlamaz. Bu örnekleri daha çok artırabiliriz tabi ki ancak bu yazıda istatistik karşılaştırmaları yaparak bu durumun sebeplerini açıklamaya çalışacağım. Şu an genç olarak tabir edebileceğimiz oyuncuların nasıl kullanıldığını anlatarak neden gelişemedikleri ile ilgili çıkarımlar yapacağım. Şimdi genç oyuncuların neden yeteneklerini bir üst seviyeye çıkaramadıklarını 4 ana başlık altında inceleyebiliriz.
{504903DB-B9C0-4C26-BBD6-5BA3B48BA391}large_h
  • Az süre almak
  • Altyapıdaki rolünde oynayamamak
  • Özgüven eksikliği
  • Kötü çalışma alışkanlıkları
{1151AA5C-996C-4F6B-B4BD-5AD5F0A63A20}flexible

Az Oyun Süresi

Bu sezon TBL’deki çoğu takım kadrolarında birkaç genç oyuncu bulundurarak sezona başladı. Özellikle Eskişehir Basket ve Tofaş kadro yapısıyla, çekirdek kadronun genç oyunculardan oluşacağının mesajını verdiler adeta. Şimdi TBL’deki sıralamaya baktığımızda bu iki takımın da son iki sırada yer aldığını görüyoruz. Sadece bunlar söylendiğinde bu başarısızlığın sebebinin genç oyuncuların kötü performansı olduğu düşünülebilir ancak durum tam olarak böyle değil. Tofaş’a bakıldığında, takımın gelecek vadeden 5 genç oyuncusu Kadir Bayram, Tayfun Erülkü, Yiğit Arslan, Mert Çevik ve  Muhsin Yaşar’ın aldıkları süreleri yüzdeye vurduğumuzda yaklaşık toplam alınabilecek sürenin sadece yaklaşık %9’unu alabilmişler. NSK Eskişehir Basket’te durum biraz daha farklı. Kartal Özmızrak, Metecan Birsen ve Buğrahan Tuncer şu ana kadar oynanan toplam sürenin %20’sinde sahada bulunmuşlar. Ancak süre vermek ve sorumluluk vermek çok farklı şeyler. Sezon başından beri Eskişehir Basket’i takip ediyorsanız Kartal’a gerçekten sorumluluk verildiğinin farkındasınızdır. Ama Metecan ve Buğrahan gibi iki önemli genç oyuncumuz takımda sorumluluk sahibi oyuncular değil. Metecan sahada bulunduğu sürede 6 dakikada 1 şut kullanırken, Buğrahan Tuncer 4,5 dakikada bir şut kullanıyor.
Bu istatistik saha içindeki durumu biraz özetliyor. Genç oyuncuların ana görevi, yabancı oyuncuları dinlendirmek olunca kendilerini o yönde geliştiriyorlar ve iyi bir bench oyuncusu olabiliyorlar sadece. Ama bakıldığında Metecan NBA potansiyeli olan bir oyuncu. Bu sezon başında hazırlık döneminde Acıbadem Kupası’nda yakından izleme fırsatı bulmuştum Metecan’ı. O hazırlık turnuvasında takımın en önemli oyuncusu gibi agresif bir şekilde oynuyordu. Ancak daha sonra yabancı oyuncuların gelmesiyle bu sorumluluk ondan alındı ve şu an harcanıyor takımda. Son bir örnek daha vermek gerekirse, o örnek Ayberk Olmaz olabilir. Ayberk fiziğini güçlendirmek ve daha fazla oynama şansı bularak tecrübe kazanmak için TED Ankara’ya kiralandı diyebiliriz. Ancak 24 hafta geçti ve Ayberk sadece toplam 18 dakika süre aldı ve 3 sayı üretti. Fiziğinde de çok bir gelişme olduğunu söyleyemeyiz. Burada da belki 2. Lig’de oynamak onun için doğru tercih olabilirdi. Kısaca özetleyecek olursak, genç oyuncularımız daha önce de az süre ve sorumluluk alıyorlardı ve bu gelişememelerinde en büyük faktörlerden biri. Efes’i burada biraz konu dışında tutuyorum çünkü orada Dusan Ivkovic genç oyunculara elinden geldiği kadar “Sorumluluk” vermeye çalışıyor.

Altyapıdaki Rolde Oynayamamak

Altyapıda birer yıldız olarak yetişen oyuncuların en çok sıkıntı yaşadıkları nokta, üst seviyeye çıktıklarında aynı oyunu gösterecek ortam bulamamaları. Genç oyuncular ilk A takım deneyimi yaşadıklarında genelde bench’ten gelip az süre alıyorlar ve aslında bu doğal karşılanabilir. Ama 1-2 sene geçmesine rağmen durum hala böyleyse bir sıkıntı var demektir. En güzel örnek güncel olduğundan dolayı Kenan Sipahi diyebiliriz. Kenan altyapılarda oyunu yönlendiren bir numaralı oyuncuydu ve Tofaş’ta oynadığı 3 sene boyunca önemli sorumluluklar da almıştı. Fenerbahçe’de ise geçen sezon önünde Bo McCalebb vardı ama bench’ten gelip yine elinden geleni yapıyordu. Yaşadığı sakatlıktan sonra bu sezon toparlanmaya çalışan bir Kenan’la karşı karşıya kaldık. Takıma net bir 1 numaranın alınmamasına rağmen güven vermeyen oyunu ve basit hatalar yapması onu şu anda çok geri plana itti. Hala Kenan’ın çok büyük bir potansiyel olduğu yadsınamaz ama bu yaşadığı sıkıntılar şimdilik gelişimini görmemizi engelliyor. Kenan’ın yaşadığı en büyük sıkıntılardan biri de beklentilerin çok yüksek olması. Herkes ondan sahaya çıktığında Diamantidis gibi oynamasını bekliyor ama bu performansı sergilemesi için daha çok tecrübe ve “özgüven”e ihtiyaç var. Bu dönemde mental olarak gelişimi geri plana atmamak bu sıkıntıya birçok oyuncu için çözüm olabilir.
kenan_sipahi

Özgüven Eksikliği

Bu başlık aslında diğer başlıklarla etkileşim halinde. Yeterli süreyi bulamayan genç oyuncular 2 dakika oyunda oldukları sürede de çok risk almayıp geçiştirmeye çalışıyorlar. A takıma çıkınca mental eğitimin geri plana atılması ile oyuncular bu geçişi bir türlü tamamlayamıyor ve geçiştirmek için oynayan oyunculara dönüyorlar. Bir başka durum da yabancı oyuncularla rekabet edecek özgüvenin bulunmaması. Bu aslında garip bir durum çünkü bu oyuncular daha önce altyapı turnuvalarında bu yabancı oyuncularla birçok kez karşılaşıyorlar ve hatta onlara karşı galip geliyorlar. Ama 4-5 yıl sonra karşılaştıklarında karşısındaki tam özgüven ile oynarken ona karşı yeterli direnci gösteremiyor oyuncularımız. Bu özgüven eksiliğinin sebeplerinden yukarıda bahsettiğim için hızlıca geçiyorum.

Yabancı Hayranlığı

Son başlığımız tartışmaya açık. Yabancı oyuncular yabancı oldukları için mi, yoksa daha hazır oldukları için mi genç yerli oyuncuların önüne geçiyor? İki argümanın da aslında örnekleri bulunuyor ama koçlara yabancı oyuncuların gelmesinin genç oyuncuların yetişmesinden daha kolay geldiği bir gerçek. Burada koçların biraz daha risk alması gerekiyor diyebiliriz. Bu seneden örnek verecek olursak Efes’te Dusan Ivkovic, güvende olduğu için genç oyunculara çok rahat süre verebiliyor ve bu sezon Cedi’nin, Furkan’ın Okben’in gelişimi bütün basketbolseverleri mutlu ediyor. Yaklaşık bir ay önce Ergin Ataman’ın bir röportajında kullandığı Göktürk ve Ege’nin henüz genç takım oyuncuları olduğu ifadesine katıldığımı söyleyemeyeceğim. Ege’nin gerçekten sağlam bir fiziği, iyi bir dış şutu ve ribaund kabiliyeti var ve doğru zamanda onu kullanarak bu özelliklerden faydalanılabilirdi. Son zamanlarda kadronun derin olmamasından dolayı süre alan oyuncular, son Maccabi maçında bu seviyelerde oyuncu olabileceklerinin mesajını verdiler. Kısaca bu bölümü de özetleyecek olursak, koçların yerli oyuncuları biraz geliştirmek için uğraşmaları uzun vadede takıma çok fazla şey katabilir. Takımların politikaları günü kurtarmak adına olmamalı.
Daha yazılabilecek, söylenebilecek çok şey var aslında. Yabancı kuralına çok değinmedim çünkü önceki sistemde yerli oyuncular rekabetten uzaktı, şimdi de fazla rekabet içerisinde süreleri daraldı. İkisi de mükemmel sistem değil belki ama ne olursa olsun, özgüvenli oynayan oyuncular kendi rollerinde süre bulduklarında çok daha çabuk gelişebiliyorlar.

Basketbol Okulu | Partizan

Takımlar; taraftarıyla, yönetimiyle, efsaneleriyle beraber  bir gelenek haline geliyor. Her zaman başarılı olmasa da, büyük takımları yenemeseler de bu takımlar belli bir oyun kültürüne ve oyuncu profiline sahip oluyorlar. Avrupa’da kendi basketbol geleneğini oluşturan az sayıdaki takımdan biri Partizan. Her zaman altyapıdan yetiştirdiği kaliteli oyuncularıyla ve düşük bütçeyle elde ettikleri başarılar onların karakteristik özellikleri. Tabii ki bu kadarıyla sınırlı değil, Partizan. Bu geleneği tam olarak anlamak için öncelikle tarihine de göz atmak gerek.
Partizan 4 Ekim 1945’te Belgrad’da Yugoslav Halk Ordusunun basketbol şubesi olarak kurulmuş bir klüp. Partizan kurulduğu yılda Yugoslavya’nın en iyi oyuncularının çoğunu bünyesinde barındırıyordu. Buna rağmen Partizan ilk şampiyonluğu için tam 30 yıl bekledi, ancak 1976’ta ilk şampiyonluk kupasını elde etti. Bu 30 yıl içerisinde Radomir Šaper, Borislav Stankovic, Mirko Marjanovic gibi o dönemin yıldız oyuncuları Partizan forması altında başarı kovaladılar. Partizan 1971’ten sonra daha çok eski oyuncuları tarafından yönetilmeye başlandı ve kupaları domine etmeye başladı. Avrupa basketbolunun efsanelerinde Dražen Dalipagić ve Dragan Kićanović 1972-1980 arasında Partizan’ı taşıyan oyuncular. Bu dönemde 2 Yugoslav ligi, 2 Koraç kupası kazanan Partizan artık Avrupa basketbolunun en önemli kulüplerinden biri haline gelmiş.Partizan’ın bu önü alınamaz yükselişi, Borislav Ćorković ve Dušan Ivković’in takımda yönetimi devralmasıyla daha da ivme kazandı.Dört beş  senelik duraklamadan sonra, belki de Sırpların en muhteşem jenerasyonu takıma adapte oldular.O zamanlar takımın başına, şuanda da Partizan’ın antrenörlüğünü yapan Dusko Vujosevic, geçmiş.Kadrosunda  Aleksandar Đorđević, Vlade Divac, Žarko Paspalj, Željko Obradović, Milenko Savović ve Goran Grbović gibi döneminin en önemli oyuncuları ile Partizan, bir Euroleague 3.lüğü ve bir de Koraç kupası elde etti. Vlade ve Paspalj’nin NBA’e gitmelerinden sonra takımda tekrar bir revizyona gidildi o dönemde, Daha sonra 1991-1992 sezonunda Aleksandar Đorđević ve Predrag Danilović çevresinde genç ve dinamik bir kadro kuruldu. Kulübün en büyük başarısı da tam bu sezonda geliyor.
1992 Euroleague
108381_083-tripla-de-djordjevic-1992_f
Sezon başında takımın başına hiç koçluk tecrübesi olmayan, önceki sezon takım kaptanı olan Zelimir Obradovic getirilir. Bu tercih taraftarlar tarafından şaşkınlıkla karşılanır. Ama kulüp Obradovic’e çok güvenir ve zamanla taraftar da ne yönetimin güvenmekte ne kadar haklı olduğunu anlar.Ama Euroleague için karşılarında büyük bir sıkıntı vardır. Fiba, balkanlardaki savaştan dolayı Partizan’ın iç saha maçlarını Belgrad’da oynamasına izin vermez.Bundan sonra Partizan iç saha maçlarını İspanya Fuenlabrada’da Polideportivo San Martin Arena’da oynamaya karar verir. Avrupa maçları için İspanya’ya gidip gelen genç Partizan oyuncuları gerçekten yoğun bir sezon geçirir.Bu yoğun tempoya rağmen 21.7 yaş ortalamasına sahip Partizan, her geçen gün daha da iyi oynamaya başlar.Bu Euroleague sezonunda Partizan grup sürecini 4. bitirir. Partizan’ın Final-Four’a giden yolda eşleştiği takım Knorr’dur(Virtus Bologna).3 maç sonunda Knorr’u eleyen Partizan tarihinde ikinci kez Final Four oynama şansını yakalar.İstanbuldaki Final Four’da yol ise çok daha zordur.Yarı finalde Phillips Milano (Olimpia Milano) ile oynayan Partizan, Danilovic’in 22 sayı – 10 Ribaundluk muazzam performansıyla maçı kazanır ve adını finale yazdırır.Finalde rakip Lolo Sainz yönetimindeki, daha sonra Obradovic’in de görev yapacağı Joventut Badalona’dır.Maç son ana kadar başa baş gider ve Aleksandar Đorđević’in efsanevi son saniye üçlüğü ile Partizan mücadeleyi 71-70 kazanır. Hiç kimsenin beklemediği bir Euroleague şampiyonluğu yaşayan Partizan o sezon ligi ve kupayı da kazanır ve üç kupalı muhteşem bir sezonun sonuna gelir.Ancak Partizan’ı bu noktadan sonra birçok sıkıntı beklemektedir.
Bu kusursuz sezondan sonra Partizan balkanlardaki savaşın şiddetinin artmasından dolayı çok zarar görür, çünkü Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlar FIBA’yı da etkiler ve Sırp takımlarının Avrupa kupalarına katılması yasaklanır. Buna ek olarak Danilovic ve Djordevic’in takımdan ayrılması Partizan’ın yeniden bir revizyona gitmesine sebep olacaktır. Ama Partizan altyapısı kusursuz bir şekilde oyuncu yetiştirmeye devam eder ve bu sefer Zeljko Rebraca, Predrag Drobnjak ve Nikola Loncar gibi isimler A takımda yer almaya başlar ve Avrupa kupalarına gidemedikleri senelerde kendilerini yerel arenada ispat etmeye çalışırlar.1995 yılında Yugoslav takımların turnuvalara katılmasına izin çıkar ve Partizan tekrar Avrupa arenasında boy göstermeye başlar.İlk iki sene Avrupa’da başarılı olamasalar da, Dejan Tomasevic ve Dejan Koturovic’in takıma katılımlarından sonra çok daha güçlü bir kadroya sahip olan Partizan, tarihinde 3. kez ,1997-1998 sezonunda Final-Four oynamaya hak kazanır.Final-Four’da 4. olan Partizan’da ligde çok başarılı olamaz sonuç olarak yine beklenen ve korkulan şey gerçekleşir ve iyi oyuncular takımdan ayrılır. O sezonun sonunda Drobnjak’ın Efes’e gidişi Partizan için büyük yıkım olur zira takımının en önemli oyuncularından birisidir. Partizan tekrar bir toparlanma süreci içerisine girer ama artık gelenek haline gelen karakteristik özelliklerinden vazgeçmez. Finansal düzen ve altyapı istikrarı devam etmektedir.2001 yılında takımın efsane koçu Dusko Vujosevic tekrar başa geçer ve bu seneden itibaren Partizan Sırbistan ligini domine etmeye başlar ama Avrupa’da başarılı sayılabilecek sonuçlar alamaz.Ama bu yıllarda hem Sırp milli takımının hem de Partizan’ın ilerde başarılı olmasını sağlayacak bir nesil daha yetişir.Bu süreçte Nenad Krstic, Vule Avdalovic, Novica Velickovic, Dusan Kecman, Uros Tripkovic, Kosta Perovic gibi oyuncular Partizan’da süre bulur.Partizan bu yıllarda daha önce çok uygulamadığı bir strateji geliştirir ve takımda yabancı oyunculara da süre vermeye başlar. Bu yıllarda Vonteego Cummings, takıma büyük katkılar sağlar ve taraftarın yabancı oyunculara bakışı biraz yumuşar.2006 yılından itibaren Partizan, Euroleague’de daha iyi performanslar ortaya koymaya başlar ve o sezon Top16 oynar. Bu sezondan da sonra Partizan artık bir üst seviyeye çıkar ve Play-off larda boy göstermeye başlar. 2007-2008’de Tau Ceramica, şimdiki adıyla Caja Laboral, 2008-2009’da ise CSKA Moskova’ya play-offlarda boyun eğer Partizan. Ama yıllardır özlenen başarı 2009-2010 sezonunda gelir.
2009-2010 Euroleague Final-Four
partizan final four

Sene başında Partizan’ın son oluşturduğu çekirdek kadrosundan önemli oyuncular takımdan ayrılır. Velickovic Real Madrid’e, Tripkovic Badalona’ya, Tepic Panathinaikos’a, Lasme Maccabi Tel-Aviv’e gider. Partizan bu sefer derin bir revizyona gerek duymaz, bunun yerine Bo McCalebb, Lawrence Roberts, Aleks Maric gibi yabancı oyuncularla yerleri doldurulur. Bu kadroyla Partizan, 5 galibiyet ve 5 mağlubiyet ile ortalama bir Euroleague normal sezonu geçirir.Top 16’ya Panathinaikos deplasmanında kazanarak başlar ve otoriteleri şaşırtır. İç sahada da Barcelona’yı yenen Partizan Top16’nın sonunu iyi getiremese de 3 galibiyet ile play-offlara kalır ve Maccabi Tel-Aviv ile eşleşir. İlk maçta Dusan Kecman’ın 29 sayılık olağanüstü performansıyla deplasman galibiyetini elde eden Partizan ev sahibi avantajını ele geçirir.Partizan serideki ikinci deplasman maçını kaybetse de, hala büyük bir avantajla Pionir’e geçer ve burdaki 2 maçı da kazanarak tarihinin 4. Final-Four’unu oynamaya hak kazanır.Final-Four’da çok iyi bir performans sergileyen Partizan iki maçını da uzatmalarda kaybeder ve 4. olarak ayrılır.Partizan yerel turnuvalarda domine etmeye devam eder hem ligi hem de kupayı kazanarak. Adriyatik liginde ise finalde Cibona Zagreb ile oynanan maçta Kecman’ın orta sahanın gerisinden attığı üçlükle maçı kazanırlar. Bu sezon Partizan tarihinin en başarılı sezonlarından biri olarak görülüyor taraftarlar tarafından.
Bu sezondan sonra tekrar bir yapılanma sürecine girdi Partizan. Daha çok yabancı formayı giyme şansı yakaladı, ama aynı zamanda alttan gelen oyuncular süre almaya devam etti. Vladimir Lucic, Dragan Milosavljevic, Bogdan Bogdanovic gibi isimler daha çok forma şansı buldu. Son yıllarda Partizan’ın yeni bir özelliğinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Avrupa’da çok yetenekli olarak görülen oyuncuları geliştirip pazarlama kültürünü oturtmaya başladı. Örnek vermek gerekirse Lauvergne, Westermann, Bertans gibi oyuncular kendilerini gösterip daha büyük kulüplere transfer oldular. Bu sezon ise hem mali sıkıntılar hem de önemli oyuncuların takımdan ayrılmasıyla kötü bir oyun sergiliyor Partizan. Tecrübeli oyuncular ve genç oyuncular arasında denge tam oturmuş durumda değil ama çok gelecek vaadeden Vanja Marinkovic, Mihajlo Andric gibi isimler kendini geliştirmeye devam ediyor. Takım geleneklerinden vazgeçmediği sürece Partizan çok iyi oyuncular yetiştirmeye hep devam edecek.

6 Mart 2015 Cuma

Unicaja Malaga - Anadolu Efes / Analiz

Merhaba herkese! Bugün sizlere Euroleague’de oynanan Unicaja Malaga- Anadolu Efes maçının analizini yapmaya çalışacağım.Efes’in play-off umutlarını sürdürmesi için çok önemli olan bu maç, Malaga’nın şansını tüketmiş olmasına rağmen çok da kolay değil.Malaga evinde çok sert oynayan ve hakemleri de bu sert oyuna uyduran bir takım.Şimdi maçı periyotlara göre analiz edelim.


İlk Yarı
1.Periyot

Unicaja Malaga, evinde oynadığı her maç gibi bu maça da çok sert oynayarak başladı.Ancak sert oynamaları, iyi savunma yaptıkları anlamına gelmiyor.Malaga maça Stefansson’un iki üçlüğüyle hızlı bir giriş yaptı diyebilir.Efes ise maçın hemen başında çok tutuktu.Net bir hücum oyunu oynayamayan ve tempo tutturamayan Efes, ilk sayılarını Draper’ın insiyatifiyle buldu.Temponun düşük olmasının sebebi oyunculardaki ilginç isteksizlik veya motivasyon eksikliği.Daha çok içeriyi kullanmaya çalışan Efes, top içeriye indiği zaman ise Malagalı oyuncuların sert savunmalarıyla karşı karşıya kaldı.Sık sık faul çalındı zaten maçın genelinde.İlk periyot bu şekilde rölantide gitti.Zor üçlükleri de sayıya çeviren Malaga ilk çeyreği 22-15 önde kapattı.

2.Periyot

Duda ilk periyottaki tempo düşüklüğünü iki oyun kurucuya dönerek gidermeye çalıştı ve bunda başarılı da oldu.Ancak savunmada hala yeterli önlemi alamadı Efes. Sert perdelerden çıkıp sayı buldu Malaga.Bu periyotta yüksek yüzdeyle üçlük atmaya devam eden Malaga farkı açmaya başladı.Furkan Korkmaz’ın oyunda olduğu sürede Efes dış atış katkısı da almaya başladı ama savunmada Toolson’ı tutmakta zorlandı.15.dk ya kadar pota altını iyi savunan Efes’te Bjelica oyuna girdikten sonra Kuzminskas etkili olmaya başladı.Efes, bunun dışında Janning ve Perperoglou’nun kaçırdığı şutlar sonucu hızlı hücum basketleri de yemeye başladı ve fark giderek açıldı. Skorboard’a baktığımızda Efes’in ikinci periyotta 30 sayı yediğini görüyoruz. Malaga’nın bu çeyrekte bu kadar sayı üretebilmesinin bir sebebi de hücum ribaundlarını sürekli kovalaması.İlk yarıda toplam 10 hücum ribaundu aldı İspanyollar. Efes’te özellikle oyuncuların bu önemli maçta gösterdikleri isteksizlik(Birkaç oyuncu dışında) beni çok şaşırttı. Efes’in eksiklerini söyledik ama Malaga’nın da bu maçı çok iyi oynadığını söyleyemeyiz.Onların yaptığı basit top kayıpları sayesinde fark ilk yarı sonunda 12’de kaldı.İlk yarı 52-40 sona erdi.

İkinci Yarı
3.Periyot

Dedemiz devre arasında takımı biraz fırçalamış olsa gerek ki biraz daha istekli başladı Efes ikinci yarıya. Kristic’i postta topla buluşturup kolay sayılarla başladılar.Hücumda akıllı oynanmasına rağmen Malaga basit savunma hatalarını değerlendirmeye devam etti ve kolay sayılar buldu bu periyotun ilk 5 dakikasında.Bu periyota kadar hiç katkı alamadığı Perperoglou ve Janning’de ısrar eden Efes, bu oyuncuların kötü performansları devam ettiği için ilk 5 dakikada farkı eritemedi. 25.dkdan sonra Malaga’nın klasik 2.yarı düşüşü başladı.Ben bu düşüşü genel olarak ilk yarılarda hyper agresif oyun stillerine bağlıyorum.As oyuncular yorulduktan sonra yerine girenler aynı başarıyı iki tarafta da gösteremiyor. Efes bu düşüşü iyi değerlendirdi diyebiliriz.Özellikle son 3 dakikada Thomas Heurtel’in sorumluluk alması ve 3 hücum art arda sayı üretmesi sonucu fark üçe indi ve bu periyot 63-60 sona erdi.
4.Periyot

Gelelim karar periyotuna. Efes’in maçı kaybetmesinin sebebi bu periyot değildi bu çok açık.Ama bu periyotta bazı oyuncuların gerçekten kötü olan performansları maçı Malaga’ya resmen hediye etti.Çünkü maç boyunca kontrol hiçbir zaman Malaga’nın elinde olmadı. Efes doğru işler yaptığında fark azaldı hata yaptığında tekrar arttı.Zaten Malaga’nın şu maçta bir motivasyonu da yok.Neyse sözü uzatmadan analize devam edelim.Öncelikle bu periyotun çok sert geçtiğini söylemeliyim.Malaga ilk dakikalarda şutörleri (Toolson, Stefansson) devreye sokmaya çalışıp farkı hemen eski durumuna getirmeye çalıştı.Özellikle Toolson’la sayı ürettiler.Doğuş çok kolay geçildi Toolson’a, bu çok da alışık olduğumuz bir durum değil. Efes’te ise Heurtel resmen meşale gibi yanıyordu.Mükemmel performansına bu periyotta da devam etti Heurtel ve takımını maçta tuttu hem Kristic’e ve Lasme’ye asistleriyle hem de bulduğu sayılarla. Efes farkı 1’e indirmişken Malaga koçu Plaza’nın harika performansıyla hakemleri etki altına aldı.Maç boyunca 36 faul kullanan Malaga birçoğunu da bu performansa borçlu.Faul çizgisinden sayı bulan Malaga’ya karşı Kristic’de devreye girince Efes maçta ilk kez öne geçti.Bundan sonra gelen karşılıklı top kayıpları ile maçta adeta bir kaos ortamı oluştu. Efes gereksiz faullere devam etti ve Malaga faul çizgisine gelmeye devam etti.Skor 84-83 iken Saric’in 2’de 0 atması maça noktayı koymuştu aslında.Sonraki pozisyonda bir basket bulsa da en kritik 15 saniye kalmışken acele etmesi ve pozisyonu harcaması açıkçası Saric’e eleştiri oklarını doğrultacak ve bence haklı da olacak bu eleştiriler.5 saniye kala Heurtel’in üçlüğüyle skor eşitlense de Toolson maça üçlükle noktayı koydu 93-90.

Efes için çok önemli bir maçtı bu.Çeyrek final umutlarını devam ettirmek için Efes’in şimdi Moskova yada Pire deplasmanından galibiyet çıkarması gerekecek.Efes’in zoru sevdiğini düşünürsek neden olmasın diye umut ediyoruz sadece.Şimdilik bu kadar, okuduysanız eleştiri de yapın lütfen yorum kısmında . Teşekkürler


Hamza Gökberk Yenitepe

5 Mart 2015 Perşembe

2015 NBA Draft Oyuncu Tanıtımları - 2

Merhaba arkadaşlar.2015 NBA draftına girecek oyuncuları tanıtmaya devam ediyoruz.Bu yazımızda sizlere tanıtacağımız oyuncu Kevon Looney.


Kevon Looney

96 doğumlu Looney, liseyi Wisconsin’de Hamilton HS’de okurken Kevin Durant ile karşılaştırılıyordu.Lisede çok iyi ortalamalar(27.9 p, 12.7 r, 7.0 ast, 8.0 b) yakaladıktan sonra Wisconsin, Michigan State, Duke, Tennessee, Florida ve UCLA’den burs teklifleri aldı ve UCLA’i seçti. 2.06 boyundaki oyuncu genel olarak 4 numarada oynuyor.Ama bazı özellikleri üzerinde çalışırsa 3 numaraya da kayabilir.Kevin Durant’a benzetilmesinin en büyük sebebi, ince bir fiziğe ve uzun kollara(2.20 kol açıklığı var) sahip olması.Aslına bakılırsa  biraz daha farklı tipte oyuncular. Looney, biraz da “Scrapper” , yani pis işleri yapabilen bir oyuncu.İçeriyi karıştırıp hücum ribaundlarını kovalayabiliyor, savunmada blok yapıyor.Şimdi biraz Looney’nin saha içinde neleri iyi yapabildiğini analiz edelim.

Looney ile ilgili ilk söylemem gereken şey, onun müthiş bir savaşçı olduğu.Motivasyonu hep çok yüksek ve mücadeleden kaçmıyor.Bu karakter de onun çok iyi bir ribaundcu olmasını sağlıyor(Maç başına 9.5 ribaund).Çok iyi bir atlet olduğunu da buna eklersek nasıl bir potansiyeli olduğunu tam olarak anlarsınız.Aynı karakteri hücum kısmında da gösteriyor.Temas almaktan korkmuyor ve sıklıkla faul çizgisine gelebiliyor.Bu sezon iki maçta 17 kez faul çizgisine geldi(Stanford ve Montana State’e karşı).


Kevon pozisyonuna göre iyi bir şutör. Hem 3 sayı çizgisinin gerisinden(%44) hem de orta mesafeden rahat bir şekilde skor üretebiliyor.Onu klasik bir Stretch-4dan farklı yapan şey top kontrolünün de çok iyi olması.Şut fake i verip içeri girebiliyor ya da arkadaşlarına güzel paslar çıkarabiliyor.Açıkçası her şeyden biraz yapabiliyor Kevon Looney. Bunlara ek olarak daha çabuk olursa 3 numara da oynayabilecek kapasitede.

3 Mart 2015 Salı

2015 NBA Draft Oyuncu Tanıtımları - 1

Merhaba arkadaşlar ! Bugün yeni bir yazı dizisine başlıyoruz. Bu yazı dizisinde sizlere 2015 NBA Draftlarına katılacak olan oyuncuları tanıtmaya çalışacağız.Tabiki bu drafta girecek bütün oyuncuları tanıtamayız, bu yüzden DraftExpress sitesindeki tahmini draft listesine göre lotaryadan seçilmesi beklenen oyuncuları tanıtmaya çalışacağız.İlk oyuncumuz Devin Booker.

Devin Booker


Öncelikle Devin Booker’ı kısaca özetleyelim sonra basketbol yönünü inceleyelim.1996 doğumlu Booker, 2 ve 3 numaralı pozisyonlarda oynayabiliyor. 1.98 boyundaki oyuncu, şuan kolej liginde ilk yılını geçirmesine rağmen en iyi şutörlerden biri konumuna geldi. Booker lise hayatında da ülkedeki bütün kolejler tarafından takip ediliyordu.Liseyi bitirdikten sonra Duke, North Carolina, Florida, Michigan, Michigan State gibi kolejlerden burs teklifleri almasına rağmen, Kentucky koçu John Calipari’nin etkisiyle Kentucky Wildcats’i seçti.Oyuncuyu fiziksel olarak analiz edicek olursak, 1.98 boy ve yapılı vücudu bir 2 numara için büyük artı olarak alabiliriz.Ancak scoutların dikkat çektikleri bir nokta da oyuncunun kulaç açıklığının boyuna oranla iyi olmadı. Bu durum onun savunmada gelişme imkanının daha az olduğunu gösteriyor.Daha fazla konudan sapmadan oyuncunun Basketbol yönünü değerlendirelim.

Devin Booker, gerçekten iyi bir şutör. Bana ilk izlediğimde Klay Thompson’ı hatırlattı.Akıcı ve göze hoş gelen bir şut stili var ve ayaklarını da şuta kalkmadan önce iyi hazırlıyor.Bir başka iyi özelliği de müsait pozisyonu yakaladığında cezayı yüksek oranla kesmesi.3 sayılık atışlar dışında dribbling üzerinden de şut atabiliyor, güçlü ve atletik vücudunun yardımıyla potaya da gidebiliyor.Bu özelliklerin toplamı onun komple bir skorer olmasını sağlıyor.Kolej liginde en üst seviyede ilk senesini geçirmesine rağmen 11.1 sayı ortalamasına sahip ve bu bir “Freshman” için hiçte fena bir ortalama değil.



Devin Booker’ın beğendiğim bir başka özelliği de topun onun eline yakışması.Booker’ın hem top hakimiyeti iyi hem de bir 2 numaraya göre gerçekten iyi bir pas yeteneği var.Genelde iyi pas yeteneği yüksek basketbol IQsunun sonucudur.Devin, oyundayken oyunu hissediyor ve konsantrasyonunu kolay kolay kaybetmiyor, yani istikrarlı bir oyuncu. Bu oyun görüşünün üzerine eklerse bir kombo gard a dönüşebilir ve bu onun NBA’de daha istenen bir oyuncu olmasını sağlar.

Biraz eksik yönlenlerine gelicek olursak, Devin çok iyi bir savunmacı değil.Savunma motivasyonunu artırması gerek.Kolları biraz daha uzun olsaydı, savunma potansiyeli hakkında da bir şeyler söylenebilirdi ama şimdilik görünen hiçbir zaman çok iyi bir savunmacı olamayacağı. Ama en azından elinden geleni yaptığı zaman, NBA’de koçları ona şans verecektir çünkü gerçekten kaliteli bir skorer.Kısa bir oyuncu olarak ribaundlara da katkı sağladığı söylenemez. 21 dakikada ortalama 1.86 ribaund alıyor ki bu gerçekten düşük bir yüzde. Ribaundlara daha çok katılması için mentalitesini değiştirmesi gerekiyor açıkçası.


İlk yazımızda size kısaca Devin Booker’ı tanıtmaya çalıştık.Özelliklerini kolej ligine göre değerlendirdiğimi söylemem gerekiyor.Bundan dolayı bahsettiğim artılar NBA’e geçtiğinde aynı seviyede geçerli olmayabilir.Okuduğunuz için Teşekkürler :) . Önümüzdeki yazı : Kevon Looney.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Bir İstikrar Abidesi : Pınar Karşıyaka Part:II

Tekrar merhaba arkadaşlar ! Karşıyaka'nın istikrarı ile ilgili yazdığım yazının ikinci bölümüyle devam ediyoruz. İyi okumalar :)


Rollerin Doğru Belirlenmesi
Pınar Karşıyaka'nın özellikle son 5 yılda istikrarının bir başka önemli etkeni, koçların doğru oyunculara doğru rolleri vermesi.Özellikle Bobby Dixon’ın gelişinden sonra takımda roller çok daha belirgin.Son 3 yılda Jon Diebler’ın zorlama bir şekilde sayı üretmeye çalıştığına şahit olmadım, pozisyonun kendisine gelmesini bekliyor ve gelince de şutunu kullanıyor.Bir şutör için belli bir rolün olması onun motivasyonunu yukarıda tutar. Jon, zorlayarak sayı üretmeye çalışsaydı boş kaldığında daha düşük yüzdeyle atabilir ve takımına daha çok zarar verebilirdi.Bu sadece en basitinden bir örnek.Mesela Barış Hersek, her maç ilk beş başlamasa da, oyunda olduğu sürede ”spacing” a katkı sağlıyor, şut şansı geldiğinde şutunu atıyor, savunma ribaundunu rakibe bırakmıyor.Bu iki örnek daha çok  artırılabilir.Önceki senelerde de benzerleri vardı.Kısacası, Pınar Karşıyaka rolleri doğru şekilde dağıtmayı doğru şekilde dağıtmayı kültür haline getirmiş bir takım.


Lider Oyuncu Farkı
Son 5-6 sezona bakacak olursak, Pınar Karşıyaka her seferinde “Lider” bir oyuncuya sahip oldu.Bu süre zarfında 2 yıl David Holston, 1 yıl Mire Chatman ve son olarak 3 yıl Bobby Dixon’la point guard pozisyonunda lider oyuncuya sahip oldu.Bu oyuncular hem soyunma odasında, hem saha dışında, hem de saha içinde örnek oyuncular ve koça yardımcı oluyorlar. Bu saydığım üç oyuncuda aslında benzer özellik gösteriyorlar.Hepsi çok iyi şutörler, sıcak adamı bulmayı seviyorlar ve extra oyuncuları oyuna dahil etmeye çalışıyorlar.Yani kısacası bu oyuncular takımı “Oynatıyor”.TBL’ye bakarsak, lide oyuncusu olmayan takımlar hep sıkıntı yaşıyor.Lider oyuncusu olmayan takımlara örnek olarak Trabzonspor Medical Park’i, NSK Eskişehir Basket’i ve Uşak Sportif’i gösterebiliriz.Bu takımlardan özellikle Trabzonspor, ligin ilk yarısında, çok iyi bir kadrosu olmasına rağmen lider oyuncusu olmadığı için bir çok maçı kaybetti diyebiliriz.


Düzenli Taraftar Desteği
Karşıyaka’nın taraftarından çok daha bahsetmeme gerek yok.Salonu rakip takım için bir cehenneme çevirmeyi adet edinmiş bu taraftar takımları için de büyük bir itici güç oluyorlar.Bu yüzden Karşıyaka deplasmanı TBL’nin ve Eurocup’ın en zor deplasmanlarından biri.

Hybrid Oyuncular
Benim açıkçası bu yazıda heyecanla beklediğim kısma geldik.Önceki bölümlerde konular daha geneldi ve bu bölümde bahsedeceğim durumu önceden fark etmemiş olabilirsiniz.Karşıyaka, özellikle son 6 yılda iki veya daha fazla pozisyonu birden oynayabilen oyuncular seçmeye çalışıyor.Kısa bir bakış atacak olursak, Andre Smith(3-4),Kenny Gabriel(2-3-4), DJ Strawberry (2-3), Will Thomas(3-4), Alade Aminu(4-5), Leo Lyons(3-4-5), Jawad Williams(3-4), Juan Palacios(4-5) gibi oyuncuların birden fazla pozisyonda oynayabilmesi, rotasyonu rahatlatıyor ve koça daha fazla kombinasyon şansı tanıyor.Bu hem karşı takımın önlem almasını zorlaştırıyor, hem de miss-match imkanı tanıyor saha içinde.Bu miss-matchler sonucunda daha kolay sayı imkanı bulabiliyor Pınar Karşıyaka.Bu hybrid dediğimiz oyuncuların bir başka katkısı da Pick&Roll’da ortaya çıkıyor.Örneğin rakip takım 2 numara üzerinden P&R oynamaya çalıştığında bu durum switch imkanı sağlıyor, yani savunma kısmında da katkısı büyük.


Altyapı
Pınar Karşıyaka, altyapısı Türkiye’de en iyisi olmasa da en iyi altyapılardan biri.Furkan Aldemir, Onur Çalban, Mert Celep, Egemen Güven, Mertcan Solkol gibi oyuncular çıkaran Karşıyaka’dan açıkçası daha fazlasını beklerdim çünkü müthiş bir potansiyel var İzmir’de basketbol konusunda.Ama yine de fena değil sonuçta Furkan Aldemir şuan NBA’de forma giyiyor, Egemen ise Draft tahminlerinde ilk 20de yer alan bir oyuncu.Altyapının takımın istikrarına katkısı, bu oyuncuların gelişme döneminde takımda her şeylerini ortaya koyarak oynamasından kaynaklanıyor.Ama yine de dediğim gibi Karşıyaka altyapısından daha fazlasını bekliyoruz.Ama altyapıdaki sorunlara başka bir yazıda değiniriz, konumuzu çok saptırmayalım :)



Elimden geldiğince Karşıyaka’nın istikrarla devam eden başarılı performansını incelemeye çalıştım.Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere.Takipte kalın :)

24 Şubat 2015 Salı

Bir istikrar abidesi : Pınar Karşıyaka Part:I

Herkese tekrardan merhaba! Bugünkü yazımda yılların istikrar abidesi Pınar Karşıyaka’yı ve bu istikrarın sebeplerini inceleyeceğim. Pınar Karşıyaka, Türkiye’de insanların genel olarak sempati duydukları bir takım ve ben de hem oynadıkları basketbola, hem de istikrarlarına hayranım. Çok fazla boş konuşmadan, hemen yazımızın ana başlıklarını şöyle verelim: 

  1.  Kadro İstikrarı
  2.  Dengeli Rotasyon
  3.  Koç kalitesi
  4.   Rollerin doğru belirlenmesi
  5.   Lider oyuncu farkı
  6.   Düzenli taraftar desteği
  7.   Hybrid oyuncular
  8.   Altyapı


Kadro İstikrarı
Pınar Karşıyaka’nın diğer TBL takımlarına karşı en büyük avantajı, yıllardır koruduğu kadrosu.Kadroda oyuncular değişse bile, kaliteli scoutlarıyla yeni gelen oyuncular hem ucuza geliyor hem de önceki oyuncuyu aratmayacağına emin olunuyor.Son 5 yıla baktığımızda fiyasko denebilecek bir transfer hamlesi görmedik Karşıyakadan. Bobby Dixon, Jon Diebler, Soner Şentürk 2012-2013 sezonundan beri, Barış Hersek, İnanç Koç ve Egemen Güven 2013-2014 sezonundan beri kadroda bulunuyor.Ülkemizde çoğu takımın her sene yabancılarını değiştirdiğini düşünürsek bu süre daha uzun.Tabiki bu istikrarda en büyük pay isim sponsoru Pınar’ın.Bu çekirdek kadronun yanına gelen yabancılar genelde iyi sezonlar geçiriyorlar.Geçen sezon Batista kariyer senesini geçirdi ve şuan Panathinaikos formasıyla tekrar Euroleague’de.Daha önce Kaf-kaf forması giyen Will Thomas ve Ryan Toolson da çok burada çok iyi performanslar sergilediler ve şuan İspanya’da Unijaca Malaga formasını terletiyorlar.Yani kısacası Pınar Karşıyaka, yabancı seçimlerini istikrarlı bir şekilde doğru yapıyor ve giden oyuncuların yerini çok iyi dolduruyor bu da istedikleri kadro kalitesinin istikrarını sağlıyor.
Dengeli Rotasyon
Pınar Karşıyaka’nın son 5 yılda yaptığı en iyi işlerden biri, elindeki kadroyu çok iyi kullanması ve oyuncuların performanslarını maximize etmesi.Özellikle 2012-2013 sezonunda Ufuk Sarıca’nın takımın başına gelmesiyle bu durum seviye atladı.Takımın lideri ve en istikrarlı oyuncusu Bobby Dixon Karşıyaka’da kariyerinin en verimli yıllarını geçiriyor.Ona yardımcı olan oyuncuların doğru bir rotasyonla “taze” kalması onun sahadaki oyunculara istediğini yaptırmasını sağlıyor.Bunun en güzel örneği Jon Diebler’ın performansı.Koç Ufuk Sarıca genelde Dixon-Diebler ikilisini aynı anda sahada tutmaya özen gösteriyor çünkü Diebler’ın yıllardır gösterdiği istikrarlı performansın bir numaralı sebebi, oyun kurucu Dixon’ın onu doğru yerde topla buluşturması ve rahat şut imkanı oluşturması.Bunun dışında, uzunların süreleri çok iyi ayarlanıyor Karşıyaka’da ve maksimum verim alınmaya çalışılıyor.Geçen sezon Batista, bu sezon Kolombiyalı Palacios oynadıkları anlarda takıma çok faydalı oluyor.Şimdi de bu rotasyonu oluşturan, takımın koçu Ufuk Sarıca’ya gelelim
Koç Kalitesi
Ufuk Sarıca 10 yıl Efes forması terletmiş ve o takımın efsanesi olmuş bir isim.Naumoski’den, Aydın Örs’ten, Tamer Oyguç’tan, Conrad McRae’den  öğrendiklerinin ve kariyerindeki tecrübelerinin şimdi koçluk kariyerinin üstündeki etkisi yadsınamaz.Bir de kariyerinde ilk baş antrenörlük tecrübesini yaşarken Efes’i çalıştırması ve Euroleague’de oynamaları Koç Sarıca’ya çok şey kattı.Belki o sezon çok başarılı olamadı Efes, ancak bazı maçlarda gösterdikleri performans,özellikle savunmada(2011-2012 Euroleague normal sezonu, Partizan deplasmanı), onun ne kadar başarılı bir koç olabileceğini gözler önüne serdi.Bu sene anlattığım maçlarda, Ufuk Sarıca’nın takım üzerindeki etkisini yakından görme fırsatı yakaladım.Koç Sarıca’ya oyuncular büyük saygı duyuyor ve takımda en küçük isteksizlik yada disiplinsizlik ibaresi yok. Koç, oyuncularla tek tek konuşuyor, bu konuşma bazen sert olabiliyor ama oyuncularla arasında bu tarz konuşmalar sıkıntı olmuyor.Bunlara ek olarak, molalar genelde doğru zamanda alınıyor ve takım daha doğru oynayarak dönüyor moladan.Bu da takım içi iletişimin, iyi sağlandığının bir göstergesi.Son olarak Ufuk Sarıca, doğru rotasyonu, doğru hücum setleri ve doğru savunma değişiklikleriyle birleştiriyor.Bu da deplasmanda dahi olsa takımın maç kazanmasına sebep oluyor.Ufuk abinin özellikle savunma kısmında oyuncuları özel motive ettiğine şahit oldum.Bu motivasyon sonucu oyuncular, savunma yönünde çok donanımlı olmasalarda ellerinden geleni yapıyorlar.Ufuk Sarıca benim şahsen en beğendiğim koçlardan birisi ver her sene kendini daha da geliştiriyor.Önümüzdeki 5 senede çok daha iyi yerlere gelebileceğini düşünüyorum şahsen zaten genç olması, gelişmesine devam etmesi için çok büyük avantaj.
Devam edecek...

Hamza Gökberk Yenitepe

Merhaba !

Merhaba arkadaşlar. Ben Hamza Gökberk Yenitepe. Basketbolu hayatımın her anında yaşayan birisi olarak bu blogu açtım ve daha önce yayınlamaya fırsat bulamadığım yazılarımı düzenli bir şekilde bu adreste paylaşmayı hedefliyorum. Umarım yazdıklarımı beğenirsiniz :)