9 Eylül 2015 Çarşamba

Gençlerimiz Neden Gelişemiyor?

Türk basketbolu için son 3 yıl, altyapı turnuvalarına bakıldığında gerçekten çok başarılı geçti. 2012 U16 Avrupa Şampiyonası’ndaki altın madalya ile başlayan süreç, 2013 U18 Avrupa Şampiyonası’ndaki, turnuva tarihindeki ilk altın madalyamızla devam etti. 2014 yazı ise net bir şekilde Türkiye’nin altyapı turnuvalarındaki zirvesi oldu. Önce U20 milli takımı Cedi Osman’ın önderliğinde şampiyon oldu daha sonra, U18 milli takımı Bender’li Arapovic’li Mazalin’li turnuvanın favorisi Hırvatistan’ı yarı finalde, Sırbistan’ı ise finalde mağlup etti ve altın madalyaya ulaştı. Türkiye’de bu şampiyonluklar gelecek nesilden beklentileri net bir şekilde üst seviyeye taşıdı, ancak bu beklentiler hemen karşılanamayacağı aşikar. Oyuncular şu an basketbol hayatlarının belki de en zor dönemindeler. Daha önce birçok Türk oyuncu, altyapılarda müthiş başarılara imza atmasına rağmen bir üst seviyenin oyuncusu olamadılar ve beklentileri karşılayamadı.
Bu durumun en güzel örneği belki de Hakan Demirel. 2004 U18 Avrupa Şampiyonası’nda  2. olan Türkiye’nin en önemli oyuncusuydu Hakan. Turnuvadaki olağanüstü performansıyla NBA scoutlarını kendine hayran bırakmış ve en iyi beşe seçilmişti. O en iyi beşte yanında bulunan oyuncular Sergio Rodriguez, Carlos Suarez, Nikita Kurbanov ve Johan Petro idi ve bu oyunculardan ikisi daha sonra NBA’de de forma şansı buldular. Hakan Demirel daha sonra bırakalım NBA’i, TBL’de dahi zor tutunan bir oyuncu haline geldi. Şu an Avrupa’da çoğu insan adını dahi hatırlamaz. Bu örnekleri daha çok artırabiliriz tabi ki ancak bu yazıda istatistik karşılaştırmaları yaparak bu durumun sebeplerini açıklamaya çalışacağım. Şu an genç olarak tabir edebileceğimiz oyuncuların nasıl kullanıldığını anlatarak neden gelişemedikleri ile ilgili çıkarımlar yapacağım. Şimdi genç oyuncuların neden yeteneklerini bir üst seviyeye çıkaramadıklarını 4 ana başlık altında inceleyebiliriz.
{504903DB-B9C0-4C26-BBD6-5BA3B48BA391}large_h
  • Az süre almak
  • Altyapıdaki rolünde oynayamamak
  • Özgüven eksikliği
  • Kötü çalışma alışkanlıkları
{1151AA5C-996C-4F6B-B4BD-5AD5F0A63A20}flexible

Az Oyun Süresi

Bu sezon TBL’deki çoğu takım kadrolarında birkaç genç oyuncu bulundurarak sezona başladı. Özellikle Eskişehir Basket ve Tofaş kadro yapısıyla, çekirdek kadronun genç oyunculardan oluşacağının mesajını verdiler adeta. Şimdi TBL’deki sıralamaya baktığımızda bu iki takımın da son iki sırada yer aldığını görüyoruz. Sadece bunlar söylendiğinde bu başarısızlığın sebebinin genç oyuncuların kötü performansı olduğu düşünülebilir ancak durum tam olarak böyle değil. Tofaş’a bakıldığında, takımın gelecek vadeden 5 genç oyuncusu Kadir Bayram, Tayfun Erülkü, Yiğit Arslan, Mert Çevik ve  Muhsin Yaşar’ın aldıkları süreleri yüzdeye vurduğumuzda yaklaşık toplam alınabilecek sürenin sadece yaklaşık %9’unu alabilmişler. NSK Eskişehir Basket’te durum biraz daha farklı. Kartal Özmızrak, Metecan Birsen ve Buğrahan Tuncer şu ana kadar oynanan toplam sürenin %20’sinde sahada bulunmuşlar. Ancak süre vermek ve sorumluluk vermek çok farklı şeyler. Sezon başından beri Eskişehir Basket’i takip ediyorsanız Kartal’a gerçekten sorumluluk verildiğinin farkındasınızdır. Ama Metecan ve Buğrahan gibi iki önemli genç oyuncumuz takımda sorumluluk sahibi oyuncular değil. Metecan sahada bulunduğu sürede 6 dakikada 1 şut kullanırken, Buğrahan Tuncer 4,5 dakikada bir şut kullanıyor.
Bu istatistik saha içindeki durumu biraz özetliyor. Genç oyuncuların ana görevi, yabancı oyuncuları dinlendirmek olunca kendilerini o yönde geliştiriyorlar ve iyi bir bench oyuncusu olabiliyorlar sadece. Ama bakıldığında Metecan NBA potansiyeli olan bir oyuncu. Bu sezon başında hazırlık döneminde Acıbadem Kupası’nda yakından izleme fırsatı bulmuştum Metecan’ı. O hazırlık turnuvasında takımın en önemli oyuncusu gibi agresif bir şekilde oynuyordu. Ancak daha sonra yabancı oyuncuların gelmesiyle bu sorumluluk ondan alındı ve şu an harcanıyor takımda. Son bir örnek daha vermek gerekirse, o örnek Ayberk Olmaz olabilir. Ayberk fiziğini güçlendirmek ve daha fazla oynama şansı bularak tecrübe kazanmak için TED Ankara’ya kiralandı diyebiliriz. Ancak 24 hafta geçti ve Ayberk sadece toplam 18 dakika süre aldı ve 3 sayı üretti. Fiziğinde de çok bir gelişme olduğunu söyleyemeyiz. Burada da belki 2. Lig’de oynamak onun için doğru tercih olabilirdi. Kısaca özetleyecek olursak, genç oyuncularımız daha önce de az süre ve sorumluluk alıyorlardı ve bu gelişememelerinde en büyük faktörlerden biri. Efes’i burada biraz konu dışında tutuyorum çünkü orada Dusan Ivkovic genç oyunculara elinden geldiği kadar “Sorumluluk” vermeye çalışıyor.

Altyapıdaki Rolde Oynayamamak

Altyapıda birer yıldız olarak yetişen oyuncuların en çok sıkıntı yaşadıkları nokta, üst seviyeye çıktıklarında aynı oyunu gösterecek ortam bulamamaları. Genç oyuncular ilk A takım deneyimi yaşadıklarında genelde bench’ten gelip az süre alıyorlar ve aslında bu doğal karşılanabilir. Ama 1-2 sene geçmesine rağmen durum hala böyleyse bir sıkıntı var demektir. En güzel örnek güncel olduğundan dolayı Kenan Sipahi diyebiliriz. Kenan altyapılarda oyunu yönlendiren bir numaralı oyuncuydu ve Tofaş’ta oynadığı 3 sene boyunca önemli sorumluluklar da almıştı. Fenerbahçe’de ise geçen sezon önünde Bo McCalebb vardı ama bench’ten gelip yine elinden geleni yapıyordu. Yaşadığı sakatlıktan sonra bu sezon toparlanmaya çalışan bir Kenan’la karşı karşıya kaldık. Takıma net bir 1 numaranın alınmamasına rağmen güven vermeyen oyunu ve basit hatalar yapması onu şu anda çok geri plana itti. Hala Kenan’ın çok büyük bir potansiyel olduğu yadsınamaz ama bu yaşadığı sıkıntılar şimdilik gelişimini görmemizi engelliyor. Kenan’ın yaşadığı en büyük sıkıntılardan biri de beklentilerin çok yüksek olması. Herkes ondan sahaya çıktığında Diamantidis gibi oynamasını bekliyor ama bu performansı sergilemesi için daha çok tecrübe ve “özgüven”e ihtiyaç var. Bu dönemde mental olarak gelişimi geri plana atmamak bu sıkıntıya birçok oyuncu için çözüm olabilir.
kenan_sipahi

Özgüven Eksikliği

Bu başlık aslında diğer başlıklarla etkileşim halinde. Yeterli süreyi bulamayan genç oyuncular 2 dakika oyunda oldukları sürede de çok risk almayıp geçiştirmeye çalışıyorlar. A takıma çıkınca mental eğitimin geri plana atılması ile oyuncular bu geçişi bir türlü tamamlayamıyor ve geçiştirmek için oynayan oyunculara dönüyorlar. Bir başka durum da yabancı oyuncularla rekabet edecek özgüvenin bulunmaması. Bu aslında garip bir durum çünkü bu oyuncular daha önce altyapı turnuvalarında bu yabancı oyuncularla birçok kez karşılaşıyorlar ve hatta onlara karşı galip geliyorlar. Ama 4-5 yıl sonra karşılaştıklarında karşısındaki tam özgüven ile oynarken ona karşı yeterli direnci gösteremiyor oyuncularımız. Bu özgüven eksiliğinin sebeplerinden yukarıda bahsettiğim için hızlıca geçiyorum.

Yabancı Hayranlığı

Son başlığımız tartışmaya açık. Yabancı oyuncular yabancı oldukları için mi, yoksa daha hazır oldukları için mi genç yerli oyuncuların önüne geçiyor? İki argümanın da aslında örnekleri bulunuyor ama koçlara yabancı oyuncuların gelmesinin genç oyuncuların yetişmesinden daha kolay geldiği bir gerçek. Burada koçların biraz daha risk alması gerekiyor diyebiliriz. Bu seneden örnek verecek olursak Efes’te Dusan Ivkovic, güvende olduğu için genç oyunculara çok rahat süre verebiliyor ve bu sezon Cedi’nin, Furkan’ın Okben’in gelişimi bütün basketbolseverleri mutlu ediyor. Yaklaşık bir ay önce Ergin Ataman’ın bir röportajında kullandığı Göktürk ve Ege’nin henüz genç takım oyuncuları olduğu ifadesine katıldığımı söyleyemeyeceğim. Ege’nin gerçekten sağlam bir fiziği, iyi bir dış şutu ve ribaund kabiliyeti var ve doğru zamanda onu kullanarak bu özelliklerden faydalanılabilirdi. Son zamanlarda kadronun derin olmamasından dolayı süre alan oyuncular, son Maccabi maçında bu seviyelerde oyuncu olabileceklerinin mesajını verdiler. Kısaca bu bölümü de özetleyecek olursak, koçların yerli oyuncuları biraz geliştirmek için uğraşmaları uzun vadede takıma çok fazla şey katabilir. Takımların politikaları günü kurtarmak adına olmamalı.
Daha yazılabilecek, söylenebilecek çok şey var aslında. Yabancı kuralına çok değinmedim çünkü önceki sistemde yerli oyuncular rekabetten uzaktı, şimdi de fazla rekabet içerisinde süreleri daraldı. İkisi de mükemmel sistem değil belki ama ne olursa olsun, özgüvenli oynayan oyuncular kendi rollerinde süre bulduklarında çok daha çabuk gelişebiliyorlar.

Basketbol Okulu | Partizan

Takımlar; taraftarıyla, yönetimiyle, efsaneleriyle beraber  bir gelenek haline geliyor. Her zaman başarılı olmasa da, büyük takımları yenemeseler de bu takımlar belli bir oyun kültürüne ve oyuncu profiline sahip oluyorlar. Avrupa’da kendi basketbol geleneğini oluşturan az sayıdaki takımdan biri Partizan. Her zaman altyapıdan yetiştirdiği kaliteli oyuncularıyla ve düşük bütçeyle elde ettikleri başarılar onların karakteristik özellikleri. Tabii ki bu kadarıyla sınırlı değil, Partizan. Bu geleneği tam olarak anlamak için öncelikle tarihine de göz atmak gerek.
Partizan 4 Ekim 1945’te Belgrad’da Yugoslav Halk Ordusunun basketbol şubesi olarak kurulmuş bir klüp. Partizan kurulduğu yılda Yugoslavya’nın en iyi oyuncularının çoğunu bünyesinde barındırıyordu. Buna rağmen Partizan ilk şampiyonluğu için tam 30 yıl bekledi, ancak 1976’ta ilk şampiyonluk kupasını elde etti. Bu 30 yıl içerisinde Radomir Šaper, Borislav Stankovic, Mirko Marjanovic gibi o dönemin yıldız oyuncuları Partizan forması altında başarı kovaladılar. Partizan 1971’ten sonra daha çok eski oyuncuları tarafından yönetilmeye başlandı ve kupaları domine etmeye başladı. Avrupa basketbolunun efsanelerinde Dražen Dalipagić ve Dragan Kićanović 1972-1980 arasında Partizan’ı taşıyan oyuncular. Bu dönemde 2 Yugoslav ligi, 2 Koraç kupası kazanan Partizan artık Avrupa basketbolunun en önemli kulüplerinden biri haline gelmiş.Partizan’ın bu önü alınamaz yükselişi, Borislav Ćorković ve Dušan Ivković’in takımda yönetimi devralmasıyla daha da ivme kazandı.Dört beş  senelik duraklamadan sonra, belki de Sırpların en muhteşem jenerasyonu takıma adapte oldular.O zamanlar takımın başına, şuanda da Partizan’ın antrenörlüğünü yapan Dusko Vujosevic, geçmiş.Kadrosunda  Aleksandar Đorđević, Vlade Divac, Žarko Paspalj, Željko Obradović, Milenko Savović ve Goran Grbović gibi döneminin en önemli oyuncuları ile Partizan, bir Euroleague 3.lüğü ve bir de Koraç kupası elde etti. Vlade ve Paspalj’nin NBA’e gitmelerinden sonra takımda tekrar bir revizyona gidildi o dönemde, Daha sonra 1991-1992 sezonunda Aleksandar Đorđević ve Predrag Danilović çevresinde genç ve dinamik bir kadro kuruldu. Kulübün en büyük başarısı da tam bu sezonda geliyor.
1992 Euroleague
108381_083-tripla-de-djordjevic-1992_f
Sezon başında takımın başına hiç koçluk tecrübesi olmayan, önceki sezon takım kaptanı olan Zelimir Obradovic getirilir. Bu tercih taraftarlar tarafından şaşkınlıkla karşılanır. Ama kulüp Obradovic’e çok güvenir ve zamanla taraftar da ne yönetimin güvenmekte ne kadar haklı olduğunu anlar.Ama Euroleague için karşılarında büyük bir sıkıntı vardır. Fiba, balkanlardaki savaştan dolayı Partizan’ın iç saha maçlarını Belgrad’da oynamasına izin vermez.Bundan sonra Partizan iç saha maçlarını İspanya Fuenlabrada’da Polideportivo San Martin Arena’da oynamaya karar verir. Avrupa maçları için İspanya’ya gidip gelen genç Partizan oyuncuları gerçekten yoğun bir sezon geçirir.Bu yoğun tempoya rağmen 21.7 yaş ortalamasına sahip Partizan, her geçen gün daha da iyi oynamaya başlar.Bu Euroleague sezonunda Partizan grup sürecini 4. bitirir. Partizan’ın Final-Four’a giden yolda eşleştiği takım Knorr’dur(Virtus Bologna).3 maç sonunda Knorr’u eleyen Partizan tarihinde ikinci kez Final Four oynama şansını yakalar.İstanbuldaki Final Four’da yol ise çok daha zordur.Yarı finalde Phillips Milano (Olimpia Milano) ile oynayan Partizan, Danilovic’in 22 sayı – 10 Ribaundluk muazzam performansıyla maçı kazanır ve adını finale yazdırır.Finalde rakip Lolo Sainz yönetimindeki, daha sonra Obradovic’in de görev yapacağı Joventut Badalona’dır.Maç son ana kadar başa baş gider ve Aleksandar Đorđević’in efsanevi son saniye üçlüğü ile Partizan mücadeleyi 71-70 kazanır. Hiç kimsenin beklemediği bir Euroleague şampiyonluğu yaşayan Partizan o sezon ligi ve kupayı da kazanır ve üç kupalı muhteşem bir sezonun sonuna gelir.Ancak Partizan’ı bu noktadan sonra birçok sıkıntı beklemektedir.
Bu kusursuz sezondan sonra Partizan balkanlardaki savaşın şiddetinin artmasından dolayı çok zarar görür, çünkü Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlar FIBA’yı da etkiler ve Sırp takımlarının Avrupa kupalarına katılması yasaklanır. Buna ek olarak Danilovic ve Djordevic’in takımdan ayrılması Partizan’ın yeniden bir revizyona gitmesine sebep olacaktır. Ama Partizan altyapısı kusursuz bir şekilde oyuncu yetiştirmeye devam eder ve bu sefer Zeljko Rebraca, Predrag Drobnjak ve Nikola Loncar gibi isimler A takımda yer almaya başlar ve Avrupa kupalarına gidemedikleri senelerde kendilerini yerel arenada ispat etmeye çalışırlar.1995 yılında Yugoslav takımların turnuvalara katılmasına izin çıkar ve Partizan tekrar Avrupa arenasında boy göstermeye başlar.İlk iki sene Avrupa’da başarılı olamasalar da, Dejan Tomasevic ve Dejan Koturovic’in takıma katılımlarından sonra çok daha güçlü bir kadroya sahip olan Partizan, tarihinde 3. kez ,1997-1998 sezonunda Final-Four oynamaya hak kazanır.Final-Four’da 4. olan Partizan’da ligde çok başarılı olamaz sonuç olarak yine beklenen ve korkulan şey gerçekleşir ve iyi oyuncular takımdan ayrılır. O sezonun sonunda Drobnjak’ın Efes’e gidişi Partizan için büyük yıkım olur zira takımının en önemli oyuncularından birisidir. Partizan tekrar bir toparlanma süreci içerisine girer ama artık gelenek haline gelen karakteristik özelliklerinden vazgeçmez. Finansal düzen ve altyapı istikrarı devam etmektedir.2001 yılında takımın efsane koçu Dusko Vujosevic tekrar başa geçer ve bu seneden itibaren Partizan Sırbistan ligini domine etmeye başlar ama Avrupa’da başarılı sayılabilecek sonuçlar alamaz.Ama bu yıllarda hem Sırp milli takımının hem de Partizan’ın ilerde başarılı olmasını sağlayacak bir nesil daha yetişir.Bu süreçte Nenad Krstic, Vule Avdalovic, Novica Velickovic, Dusan Kecman, Uros Tripkovic, Kosta Perovic gibi oyuncular Partizan’da süre bulur.Partizan bu yıllarda daha önce çok uygulamadığı bir strateji geliştirir ve takımda yabancı oyunculara da süre vermeye başlar. Bu yıllarda Vonteego Cummings, takıma büyük katkılar sağlar ve taraftarın yabancı oyunculara bakışı biraz yumuşar.2006 yılından itibaren Partizan, Euroleague’de daha iyi performanslar ortaya koymaya başlar ve o sezon Top16 oynar. Bu sezondan da sonra Partizan artık bir üst seviyeye çıkar ve Play-off larda boy göstermeye başlar. 2007-2008’de Tau Ceramica, şimdiki adıyla Caja Laboral, 2008-2009’da ise CSKA Moskova’ya play-offlarda boyun eğer Partizan. Ama yıllardır özlenen başarı 2009-2010 sezonunda gelir.
2009-2010 Euroleague Final-Four
partizan final four

Sene başında Partizan’ın son oluşturduğu çekirdek kadrosundan önemli oyuncular takımdan ayrılır. Velickovic Real Madrid’e, Tripkovic Badalona’ya, Tepic Panathinaikos’a, Lasme Maccabi Tel-Aviv’e gider. Partizan bu sefer derin bir revizyona gerek duymaz, bunun yerine Bo McCalebb, Lawrence Roberts, Aleks Maric gibi yabancı oyuncularla yerleri doldurulur. Bu kadroyla Partizan, 5 galibiyet ve 5 mağlubiyet ile ortalama bir Euroleague normal sezonu geçirir.Top 16’ya Panathinaikos deplasmanında kazanarak başlar ve otoriteleri şaşırtır. İç sahada da Barcelona’yı yenen Partizan Top16’nın sonunu iyi getiremese de 3 galibiyet ile play-offlara kalır ve Maccabi Tel-Aviv ile eşleşir. İlk maçta Dusan Kecman’ın 29 sayılık olağanüstü performansıyla deplasman galibiyetini elde eden Partizan ev sahibi avantajını ele geçirir.Partizan serideki ikinci deplasman maçını kaybetse de, hala büyük bir avantajla Pionir’e geçer ve burdaki 2 maçı da kazanarak tarihinin 4. Final-Four’unu oynamaya hak kazanır.Final-Four’da çok iyi bir performans sergileyen Partizan iki maçını da uzatmalarda kaybeder ve 4. olarak ayrılır.Partizan yerel turnuvalarda domine etmeye devam eder hem ligi hem de kupayı kazanarak. Adriyatik liginde ise finalde Cibona Zagreb ile oynanan maçta Kecman’ın orta sahanın gerisinden attığı üçlükle maçı kazanırlar. Bu sezon Partizan tarihinin en başarılı sezonlarından biri olarak görülüyor taraftarlar tarafından.
Bu sezondan sonra tekrar bir yapılanma sürecine girdi Partizan. Daha çok yabancı formayı giyme şansı yakaladı, ama aynı zamanda alttan gelen oyuncular süre almaya devam etti. Vladimir Lucic, Dragan Milosavljevic, Bogdan Bogdanovic gibi isimler daha çok forma şansı buldu. Son yıllarda Partizan’ın yeni bir özelliğinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Avrupa’da çok yetenekli olarak görülen oyuncuları geliştirip pazarlama kültürünü oturtmaya başladı. Örnek vermek gerekirse Lauvergne, Westermann, Bertans gibi oyuncular kendilerini gösterip daha büyük kulüplere transfer oldular. Bu sezon ise hem mali sıkıntılar hem de önemli oyuncuların takımdan ayrılmasıyla kötü bir oyun sergiliyor Partizan. Tecrübeli oyuncular ve genç oyuncular arasında denge tam oturmuş durumda değil ama çok gelecek vaadeden Vanja Marinkovic, Mihajlo Andric gibi isimler kendini geliştirmeye devam ediyor. Takım geleneklerinden vazgeçmediği sürece Partizan çok iyi oyuncular yetiştirmeye hep devam edecek.